Bir Ada Düşüncesi Olarak Manisa
Manisa’da doğmadım. Oralı değilim ama en az kuşaklar boyunca orada yaşamış
insanlar kadar oralıyım.
Manisa benim İthaka’mdır¹. Evim. Odysseus gibi oraya dönmeye yazgılı ama kaçmak
zorunda kaldığım yer. İnsan en çok evinden kaçıyor, dönüp dolaşıp varacağı yer olduğundan
habersiz.
Barbara Cassin Nostalji, İnsan ne zaman evindedir?² kitabında adayı şöyle tanımlar:
“Bir ada aynı zamanda terk etmeye davet eden olağandışı bir yerdir: Bir ada terk edilir ancak,
‘Ey ölüm, yaşlı Kaptan.’ Yine de oraya dönmek isteriz, zorundayızdır. Ada belirler ve
mıknatıs gibi kendine çeker. Zamanın, ufuk çizgisi gibi kıvrıldığına, her şeyin sonunda bir
yolculuğa, bir döngüye, bir odise’ye geri döneceğimize inanabiliriz.”
Gözlerimizi kısıp daha dikkatli baktığımızda gerçekten de bir adadaki gibi Manisa’da
zamanın ufuk çizgisi gibi kıvrıldığını görebilir, nabzını tutabilir, onunla ne yapacağımıza
karar verebiliriz. Spil Dağı, Manisa’nın sınırlarını çizer ve onu bir ada görünümüne boyar.
Benim için Manisa bir adadır artık. Sınırlarını gördüğüm, sonlu olduğunu bildiğim yer.
Gerçek olduğunu bildiğim yer.
Yaşadığımız “post truth” çağda insanın gerçekliğinden şüphe etmediği bir yer bulması
gerek. Kaçıp saklanabileceği, teselli bulabileceği bir yer. Yaşamın kaosu, muğlaklığı
karşısında şaşkına düşen insan aklı ancak bir adanın sonluluğunda, sınırlılığında nefes
alabilir. Bir nebze de olsa bir ada dindirebilir ancak ruhunda oluşan anaforu. Orada görüş
alanı netleşir, yaşamın sınırlarını çizilebilir ve içinde konumlanabilir insan.
Manisa’nın denize çıkan sokakları yok ama Spil’e çıkan patikaları var. Ağaçları,
ormanları, dağ etekleri var. Sizi sessizce ve şefkatle içine çekerek avutur. Ege’de dağın
anlamı ile Doğu Anadolu’da dağın anlamı arasında ciddi fark vardır. Doğu’da her şey
dağların hükümranlığı altındadır. Onlardan habersiz tek bir kuş bile uçmaz. Çetindir. Oysa
Ege’de dağ dendiğinde romantik şeyler ortaya saçılır hemen, bulutlar akla gelir. Yine de Spil,
dağ imgesini içinde taşıyan mutlak bir gerçektir. Dağlara tutkun biri olarak Spil benim
gözbebeğimdir. Yeşilinin tonlarını iyi tanırım. Güneşin konumuna göre nasıl renklendiğini
bilirim. Kışın, ilk kar düştüğü zamanlar heyecandan yerimde durmaz, oraya çıkmanın
imkânlarını arardım. Çıkardım da. Karla kaplı bir ağaç altından gökyüzüne baktınız mı hiç?
Spil size bu imkânı sunar. Bağlamından koparıldığınız doğaya dönersiniz orada. Yabani
atların ayak izlerinde atalarınızın adlarını okur gibi olursunuz. Annemin balkonu Spil’in çok
güzel bir açısını görür. Sere serpe uzanır Spil gözümün önünde. Ne zaman balkona çıksam
kendimi Caspar David Friedrich’in o ünlü tablosundaki adam gibi hissederim. Bulutların
Üzerinde Yolculuk tablosu. Çağdaşlarının yalnızların en yalnızı diye tarif ettiği o ressamın
melankolisini hisseder, kendimle baş başa kalmanın tadını çıkarırım.
Barbara Cassin sorar kitabında: “İnsan ne zaman evindedir? Evimize döndüğümüzü
nasıl anlarız?” Bu soruları Odysseia’nın doğduğu, ailesinin yaşadığı yer olan İthaka adasına
dönüşü üzerinden düşünür. Ben ise Manisa’dan kaçışım ve tekrar oraya geri dönebilme
ihtimalim üzerinden düşünüyorum.
Cassin, yukarıda sorduğu soruları uzun uzun tartışır ve sonunda şöyle der: “Kök
salmak, bütün metaforların ötesinde her şeyden önce, ağacın gövdesine oyulmuş evlilik
yatağının kök salması, bir kişinin uyuduğu yatağın evinin toprağına kök salmasıdır. Bir kişi
evinde olduğunu işte böyle bilir.” Bu bağlamda soruyorum kendime, Manisa’yı ev yapan
nedir? Uyuduğum yatağın orada herhangi bir evin toprağında kök salması mı? Uyku en
mahrem alanımız. Ev savunmasız olduğumuz an. Huzurla uyuduğun yer mi evin? Yoksa bir
ağacın gövdesinden yapılmış yataklar mı? Eğer bir dağ geçiyorsa bir şehirde ve ağaçlar,
yeşillikler eksik değilse tepesinde orası benim için ev olmaya başlamıştır çoktan.
Manisa sadece bir dağdan, ormandan ibaret değildir elbette. Onun dinî referansından
bağımsız kocaman camileri vardır benim için. İçini huşu ile gezip külliyesindeki ağaçları
altında dinlendiğim, kitap okuyup hayaller kurduğum yerdir. Şehirleşmenin çirkin yüzünü
görmezsek Manisa, Yunan kültürünü derinden hissedebileceğimiz, mitlerin gözyaşlarını
görebileceğimiz bir yerdir hâlâ. Her şeye rağmen, vahşi kapitalizme rağmen Manisa şehir
merkezi hariç sevilesi çok sevilesi bir yerdir.
İthaka, Odisseus’un doğduğu, kuzeybatı Yunanistan kıyılarının karşısında bulunan ada.
2 Nostalji, İnsan ne zaman evindedir?, Barbara Cassin, Kolektif Kitap, Haziran 2018