Mehmet Özceylan dünden bugüne "Yolu Manisa'dan geçen edebiyatçıları" yazdı...

“İnsan yaşadığı yere benzer.” der şairim Cansever, “Mendilim’de Kan Sesleri”
şiirinde.
Bir bayrak yarışıdır kalem işçiliği. Kendinden öncekiler ne yazmış ne çizmiş iyi
bilmelidir yola çıkan. Yaşadığı kültürden, beslendiği topraklardan kimlerin gelip geçtiğini iyi
bilmelidir. Evrenseli yakalayabilmek için tepeden tırnağa yaşadığı yere benzemeli, orayla
bezenmelidir her sanatçı.
İşte şairin dediği gibi yaşadığı yerle nefes almayı bilmeli.
Benim de doğup büyüdüğüm, şekillendiğim, kadim kentlerden olan Manisa’nın
gölgesinde nefes alıyoruz bu yazımızda.
Kentin sanat belleğinde binlerce yıllık geçmişin izlerinin olduğunu unutmadan
edebiyatını konuşalım istedim sizlerle. Bakalım bu şehirden günümüze kadar hangi
edebiyatçılar gelmiş geçmiş. (Yazı çok uzamasın için binlerce yıllık kentin tarihinde
Cumhuriyet Dönemi ile sınırlı kalacağım.)
Bilenler, tanıyanlar için hatırlatma, yeni yeni kalem alıştıranlar içinse bu topraklardan
geçen yazar-şairlerle tanışmaları için umarım kapı aralar bu yazı.
Haydi başlayalım.
Kahire (Mısır) doğumlu olmasına rağmen ilkokulu ve ortaokulu Manisa’da okuyan,
cumhuriyetin ilanıyla milletvekilliği de yapan Yakup Kadri var.
Denizli’de doğmasına rağmen ilkokulu Manisa’da okuyan İnci Aral var, öğretmen
olduktan sonra da yıllarca kentte resim öğretmenliği yapar.
Türk edebiyatının en çok incelenen yazarlarından olan, hakkında çokça araştırma
yapılan Yusuf Atılgan da Manisa doğumludur, hepimizin bildiği “Anayurt Oteli” romanı
Manisa sokaklarında geçer. Zebercet hâlâ nefes alır sokaklarında Manisa’nın.
II. Yeni’nin önemli şairlerinden olan İlhan Berk de Manisa doğumludur. İlhan Berk ve
Manisa deyince bir parantez açmak gerekebilir. İlhan Berk I. Dünya Savaşı’nın buhranında
doğmuştur. Çocuk yaşta Manisa’nın işgaline tanık olmuş, “1919” şirinde bunu dile
getirmiştir: “Yunan Harbi'nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim/ O çadır çadır insanları
askerleri esirleri/ Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı/…/ Her sınıf insanıyla şehrim
dağlara taşınmıştı/ O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular/ Yanmış
ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi/ Kursaklarında bir parça ekmekle
insanlar ayaktaydı/ O gün dünyayı ve insanları tanıdım/ O gün ayağımın dibindeki şehirden
ağlamayı öğrendim” demiştir. Belki de direnmeden şehrin yanışını Spil’den izleyen
Manisalıları ömrünce affetmemiştir. Bu sebepten olsa gerek Manisa’dan oldukça az söz etmiş,
Manisa ile bağını neredeyse koparmıştır.
Yine bir değerli yazar-şairimiz Hidayet Karakuş’un da yolu Manisa’dan geçer. O da
yıllarca Manisa’da öğretmen olarak görev yapar ve Manisa’da önemli eserler üretir.

Ünlü çevirmenlerimizden Nihal Yeğinobalı da Manisalıdır. Onu da sayısız klasik ve
çağdaş edebiyatçıyı dilimize kazandırdığını söyleyerek anmış olalım.
Manisa’da doğmuş ya da yolu Manisa’dan geçmiş nice edebiyatçımız var: Şair Eşref,
Süreyya Berfe, Timuçin Özyürekli, Afşar Timuçin, Çetin Tezcan, Erol Çankaya, Tuğrul Keskin,
Ahmet Büke, Alim Atay, Dinçer Günday, Şükran Farımaz, Fahrettin Koyuncu, Sabahattin
Umutlu, Mutlucan Güvendir, Hakkı Avan, Bedriye Aksakal, Seval Arslan, M. Özgür Mutlu,
Olcay Özmen, Süreyya Deniz Özceylan… (Adını atladığım yazar-şairimiz varsa affola…)
Yazının başında Cumhuriyet Dönemi ile sınırlı kalmak istediğimi belirtmiştim ancak
Manisa ile oldukça ilginç bir anısı olan şairimizden bahsederek yazıyı bitireyim.
Manisa’da hiç bulunmamış olmasına rağmen…
II. Abdülhamid Dönemi, “istibdat yılları”… O şair ki Servetifünun Dönemi’nin en
önemlilerinden... Tevfik Fikret, o şairimizin adı…1896’da Robert Kolej'de Türkçe dersleri
vermeye başlar şairimiz. O günlerde dostu İsmail Safa’nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı
bir şiiri, gözaltına alınmasına yol açar. Evi aranır, söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün
sonra serbest bırakılır. Çok geçmeden Robert Kolej'de bir çaya katılması bahane edilerek
tekrar gözaltına alınır. Bu olaylar, Tevfik Fikret'te inzivaya çekilme düşüncesini derinleştirir.
Dostları Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Hüseyin Kazım, Dr. Esat da bu düşünceye katılır.
Böylece İstanbul’dan uzaklaşacaklar ve birlikte yaşamaya başlayacaklardır. Önce Yeni
Zelanda'ya gitmeyi düşünürler. Yeni Zelanda’ya gidemeyeceklerini anlayınca bu sefer de
Hüseyin Kâzım'ın Manisa'daki çiftliğine yerleşmeyi düşünürler ancak kısa süre sonra Tevfik
Fikret vazgeçince arkadaşları da vazgeçer bu düşünceden.
Tevfik Fikret eğer bu düşünceden vazgeçmeseydi acaba bugün Manisa nasıl olurdu
diye hep düşünmüşümdür. Bence birçok şey farklı olabilirdi Manisa için, kim bilir?
Nice önemli edebiyatçıya ev sahipliği yapmış bu kadim kentte daha nice önemli
kalemler yetişecek kim bilir?
Nicelerine…