Mehmet Özceylan çocukluk ve çocuk edebiyatı üzerine yazdı...
Krallar, sultanlar ve filozoflar da bir zamanlar çocuktu.
Çocuk, insanla yaşıt…
“çocukluk” ise çok yakın zamanda değer görmüş.
“Çocuk edebiyatı” ise fazlasıyla yeni…
Antik Çağdan 18. yüzyıla kadar yaklaşık 2000 yıl boyunca Batı’da çocuklar, “eksik
yetişkinler” olarak tanımlanmış ve çocuk dünyası üzerine hiç kimse kafa yorma gereği
duymamış. Kız çocuklarının, ne yazık ki, erkek çocuklara göre zekâ ve kavrayış olarak daha
gerilerde olduğu düşünülmüş.
Sokrates, kız çocuklarına felsefe dersi vermenin faydasız olduğuna inanmaktaymış.
Eflatun da altı yaşından sonra kız ve erkek çocukların ayrı büyümelerini istemekteymiş. Bir
başka büyük düşünür Aristoteles, engelli olarak dünyaya gelen çocukların kız erkek bir arada
yetiştirilip büyütülmesine karşı çıkmış. Üstelik ailenin dünyaya getireceği çocukların
sayısının kanunla belirlenmesine öncülük etmiş. Aristoteles’in vurgu yaptığı cinsiyet farkı
anlayışı kız ve erkek çocukların toplumsal rollerinin düzenlenmesinde etkili olmuştur. Bu
düşünceler, bugünün düşünce dünyasını şekillendiren akıllardan çıkması ne kadar da incitici
değil mi?
Yukarıda adı geçen tüm felsefe dünyası ustalarının da bir zamanlar çocuk olduğunu
düşünüce durum daha vahim boyutlar alıyor.
Büyük düşünürlerle gelişen dünyanın sonucu “çocukluk”, modern dünyada ancak
Rönesans’ın etkisiyle 16. yüzyılda filizlenmiştir diyebiliriz.
Çocuk edebiyatı, kavram olarak varlığını ise bu gelişmeler ışığında 20. yüzyılın ilk
yarısında ortaya koymuş ve hızla gelişmiştir.
Bazı kaynaklar, 17. yüzyılla tarihleyip La Fontaine ile çocuk edebiyatını başlatsa da
günümüzde yaygın inanış 20. yüzyılın ilk yarısıdır denebilir. Bu dönemde kahramanı çocuk
olan kitaplar yazılmaya başlanır. Selma Lagerlöf’ün Nils Helgerson’un Serüvenleri, Eleanor
Porter’ın Polyanna’sı, Spyri’nin Heidi’si, Amicis’nin Çocuk Kalbi, Burnet’in Küçük Lord’u
ve Küçük Prenses’i, Erich Kaestner’in Küçük Hafiyeler’i ve Carlo Callodi’nin Pinokyo’su
çocukluğun edebiyata yansımasında dönüm noktası sayılır.
Çocuk ve çocuk edebiyatının birbirinden ayrılamayacak ikili olduğu, sonunda güç de
olsa anlaşılmıştı. Türk edebiyatında ise günümüzde çok nitelikli yazarların varlığı bize güç
vermekte, çocukluğumuza çocukluk katmaktadır.
Çocuklarımızı geleceğe hazırlayacaksak ve çocuk edebiyatının ne olduğunu ve ne
olmadığını düşünüyorsak Neil Postman’a kulak vermenizi isterim: “Çocuğun ne olmasını
istediğimizde, aslında kendimizin de ne olduğunu söyleriz.” … “Modern çocukluk
paradigmasının, modern yetişkinlik paradigması olduğunu da hatırda tutmalıyız.”
Unutmamalıyız çocukluk olmadan yetişkinlik olmuyor.