...

Bugün sokakta yaşayan canlılarla binlerce yıldır bir arada yaşadığımızı unuttuğumuz
için çok uzun zaman görmezden gelinen bir sorunu yazmak istedim. Tam da “TBMM Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda sokak hayvanlarına ilişkin yasa teklifinin görüşmeleri”
devam ederken…
24 Haziran 2004 tarihinde, yani tam 20 yıl önce, kabul edilen “HAYVANLARI
KORUMA KANUNU”nun ilk maddesi der ki “Bu kanunun amacı; hayvanların rahat
yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı,
ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin
önlenmesini sağlamaktır.”

Görüldüğü gibi 2004 yılında kabul edilen kanunun amacın sokak canlarının her türlü
kötü muameleden korunması, onların en iyi şekilde yaşatılmasıdır. Peki son aylarda sıkça
tartışılan şey ne? Özellikle çeteleştiği ifade edilen “köpek”lerin insan sağlığına olumsuz
etkileri, hatta ölümle sonuçlanan kimi yaralanmalar... Bu gibi istenmeyen olaylar sonucunda
biliyorsunuz ki AKP hükümeti yeni bir kanun teklifini geçtiğimiz aylarda kamuoyuna
duyurdu.
Peki ilk taslak nasıldı?
AKP Grup Başkanı Abdullah Güler tarafından geçtiğimiz mayıs ayında paylaşılan
bilgiye göre “Sahipsiz sokak köpekleri barınaklarda toplanılıp 30 gün içinde
sahiplenilmemeleri durumunda enjeksiyonla öldürülecek. Barınakların kapasitesi yeterli
olmadığından öldürülen hayvanların yerine yenileri toplanılacak ve aynı işlem 30 gün sonra
yine toplanıp sahiplenilmeyen hayvanlar için tekrar edilecek.”

Tabii ki bu ilk taslak sert tartışmaları beraberinde getirdi ve pek çok ilde on binler, yüz
binler tarafından protesto edildi. Bunun üzerine AKP adına konuyla ilgilenen Bahadır
Yenişehirlioğlu, böyle bir tasarının varlığını reddetti, çalışmaların devam ettiğini bildirdi. Bu
tepkiler üzerine bu konuda muhalefetle hareket edebileceği sinyalini veren iktidar, bir süre
beklemeye geçti.
Bu gelişmeler üzerine muhalefet, “Caniliğe, cinayete prim vermeden hep beraber”
çözeceğiz bu sorunu, dedi. Öldürmek için kullanılacak ilaçların kısırlaştırma maliyetinin
yaklaşık üç katı kadar olduğunun da sıklıkla üzerinde durdu.
Yukarıda bahsettiğim 2004 yılında kabul edilen kanun doğru uygulansaydı, takibi
yapılsaydı bugün böyle bir sorunu konuşmuyor olacaktık. Yazıyı okurken “Peki yaralanan,
ölen insanlar ne olacak, yazık değil mi kaybedilen insanlara?” diyenler olacaktır ama durum
sadece bundan ibaret değil. Hepimizin başına gelebilir, o vatandaşlarımıza çok üzüldüm
elbette. Unutulmamalı ki can sadece insanda yok, yaşam her canlı için kutsal. Her şey
“Hayvanları Koruma Kanunu”nun uygulanmamasından yaşandı. Eğer iktidar ve belediyeler
sorumluluklarını yerine getirseydi, o vatandaşlarımız yaşıyor olacaktı. Konunun bu boyutunun
atlanmaması için özellikle yazıyorum bu yazıyı. 20 yıldır bu kanunu doğru işletmeyen tüm
kurumların topu taca atmasını izliyoruz gibi geliyor bana bu kanun değişikliği.

Bu yazıyı yazdığım saatlerde Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda yaklaşık 18
saat süren, ‘Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
görüşmelerinin 22 Temmuz Pazartesi saat 14.00’e ertelendiğini
öğrendim. Peki bu tasarı ne
diyor bize de 18 saat aralıksız tartışmalara neden oluyor? Önemli birkaç maddesine hep
birlikte bakalım.
“Hayvanları Koruma Yasası’ndaki “öldürülme” ifadesi, “hayvanların ötanazisi”
şeklinde değiştiriliyor.”

“Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 25 bini aşan belediyeler, sahipsiz
veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanların korunması ve sahiplendirilinceye
kadar bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması amacıyla hayvan bakımevleri
kuracak. Belirtilen hayvanlar, ilgili belediyeler tarafından hayvan bakımevine götürülecek.
Hayvan bakımevi kurma zorunluluğu olmayan belediyeler ile il özel idareleri, sorumluluk
alanındaki bu hayvanları en yakın hayvan bakımevine götürecek.”

“Sokak köpekleri için gerekli kaynağı ayırmayan belediye başkanı ve meclis üyeleri ile
hayvanlar için ayrılan kaynağı başka amaçlarla kullanan belediye başkanı ve belediye
yetkililerine 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilecek. Söz konusu belediyeler 31 Aralık
2028'e kadar belirtilen hayvan bakımevlerini kurmakla ve mevcut bakımevlerinin koşullarını
iyileştirmekle yükümlü olacak.”

“Mevcut yasada yer alan “yakala-kısırlaştır-sal” yöntemi terk edilerek “yakala-
kısırlaştır-tut-sahiplendir”
metoduna geçiliyor.”

İşte tartışmanın odağı “sahiplendirme” ve “ötanazi” kısmı. Yaklaşık 4 milyon
köpekten bahsediliyor. Hangi birini nasıl sahiplendireceksiniz? Sahiplendirilemeyen her
canlıyı “ötanazi” ile katletmek midir amaç? Kaldı ki “ötanazi” kişinin rızası dahilinde yaşam
hakkından vazgeçmesidir. İnsan dışında hiçbir canlıdan “ötanazi” için rıza
alınamayacağından bu kavram hiçbir hayvan için kullanılamaz. Bana kalırsa “ötanazi”
ifadesiyle “katliam”ın üzeri örtülmeye çalışılmakta.
Geçtiğimiz hafta Türkiye Barolar Birliğinin haklı isyanını okudum. Önemli tespitleri
var Baro’nun. Yazının bir yerinde şöyle soruyor Baro:
“Konu hakkında bilimsel çalışmaları da olan uzman veteriner hekimler, etkin
uygulanacak kısırlaştırma seferberliği ile 2 yıl içinde popülasyon kontrolünün sağlanacağını
vurguladığı halde, neden toplama ve öldürme eylemini yerine getirmesi için bakımevi kuracak
belediyelere 2028 yılına kadar süre verilmektedir? Yaşatmaktan yana olan bir çözüme bunun
yarısı kadar bir süre tanınmaması hangi akla ve vicdana sığmaktadır? Hayvanların yaşam
hakkı ve refahı bu kadar değersiz midir?
Kanunun yürürlüğünden bu yana ortalaması alındığında yıllık 40 adet kısırlaştırma
yapmış olan belediyelerin, yasa teklifi ile kurmaları öngörülen ameliyathanelerin anlamı
nedir? Ameliyathanelerin, hayvanların kısırlaştırılması için mi yoksa ötanazisi/öldürülmesi
için mi kurulması öngörülmektedir?”

Yukarıda da belirttiğim gibi 2004’teki kanun doğru uygulansaydı yani kısırlaştırma
yapılabilseydi hayvan popülasyonu dengede tutulabilirdi. Bu sorumsuzluğun sonucunu
milyonlarca canlıya “ötanazi” ile “itlaf” olarak döndürmeye hakkımız var mı? Tasarıda bahsedilen hayvan bakımevlerinin uygulamada ne kadar sorunlarla karşılaşacağı da malum. Zaten mevcut olanlardan medyaya yansıyanlar vahşeti gözler önüne sermiyor mu?
Peki hiç mi iyi şeyler olmuyor?
Tam da burada Manisa Büyükşehir Belediye Meclisinin geçenlerde aldığı bir kararı
anmanın yeridir. Manisa BŞB, Veteriner Halk Sağlığı Dairesi Başkanlığı kurarak “Vetbüs”
projesiyle sahipsiz hayvanlara sağlık taraması ve aşılama programlarını hayata geçirecek.
Çalışmalar kapsamında bir de uluslararası standartlarda “Hayvan Hastanesi” kurma kararı
alarak yüreğimize bir nebze de olsa su serpti. Umarım bu “Hayvan Hastanesi”nde Manisa
BŞB, tasarıya karşı tarihi bir direniş göstereceklerini ilan eden Özgür Özel’in sözlerine
uyarak olumlu işler yapar.
Bu konunun takipçisi olmak her yurttaşın sorumluluğudur.
Unutmayalım; "Bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa orada yaşayın
çünkü komşularınız güzel insanlardır"
diyor Goethe.